Ben, bayanlar ve baylar, her yaşama başlangıçtan beri eklemlenen toplanmış yazılar için “dövme yapmak” deyiminden başka daha uygun bir deyim bulamıyorum. Bu deyimi her şeyden önce değişmecesel anlamda kullanıyorum, bunu kullanırken ortaçağdaki hacıların boyadıkları derilerini ya da denizcilerin, uzaklardan gelen yabancıların, panayırda gösteri yapanların ya da 18. yüzyılın s onlarından beri derilerinde silinmeyen resimler taşıma büyüsüne kapılan fetişistlerin vücutlarını düşünmüyorum. Benim düşündüğüm şey, bize temel sözcüklerimizi önceden söyleyen ve temel imgelerimize kızgın bir şey ile vuran ruh dövmeleridir; bunlar anlam düğümlenmesi ve yaşantının açtığı yol olarak içimize saplanan sinir dövmeleridir; bunlar tehlike ve eylem, geri çekilme ve özlem için sinyaller gönderen, algılanan şeylerin beyindeki fizyolojik izleridir. Bu açıdan Yazmanın yaptığı bir tür erken programlama, gelişigüzel öğrenilmiş bakıldığında daha sonra sayfa yazıcıları olacak yazılmış sayfalardan söz etmem yeterli değil.bir şey değildir. Şiirin temel sözcükleri kendilerini, hiçbir eğitimin tam örtemediği ve hiçbir konuşmanın tam olarak gizleyemediği varoluşsal dövmeler üzerine kurarlar. Şiir, ruha vurulan damgadan konuşur, tenin altına sokulmuş kişilik özelliklerinden söz eder. Bu eski işaret diline gelişmiş yazınsal konuşma da girer, onlar yoluyla yazanlar varoluşa kavuşurlar.